Bediüzzaman,yirmi sene olduğu gibi, şu üç-dört senede de o kadar emsalsiz bir işkenceye maruz kalmıştır ki,tarihte hiçbir ilim adamına bu kadar caniyane bir su-i kasd yapılmamıştır.Denizli hapishanesinde (1943-1944) bir ayda çektiği sıkıntıyı,Afyon’da bir günde çekmiştir! (28 Ocak 1948)
Kendisine, bütün bütün kanunsuz muameleler yapılmıştır.
Hapisanede tam yirmi ay kışın, çok soğuk olan gayr-i muntazam bir koğuş içinde yalnız bırakılarak,tecrid-i mutlak içinde(tek başına) imha olmasına intizar edilmiştir.(Beklenilmiştir.)
Kışın en şiddetli günlerinde, hapishane pencerelerinin iki milim buz tuttuğu zamanlarda zehir verilmiş;ihtiyar çok hasta haliyle,aylarca ızdırab çektirilmiştir.
Mübarek yatağında,bir taraftan bir tarafa dönemiyecek bir hale geldiği zamanlarda bile,hizmetine,bir talebesi olsun müsaade edilmemiştir.
O korkunç şerait altında,kendi kendine ölüp gitmesi beklenmiştir.
Hastalığı o kadar şiddetlenmiştir ki; günlerce bir şey yememiş ve gıdasız kalmış ve çok zaif bir vaziyete gelmiştir.
Böyle olduğu ve çok sıkı bir tarassut ve tazyikat altında bulundurulduğu halde, Risale-i Nur’un te’lifinden geri kalmamış,her hapiste olduğu gibi,burada da gizli olarak eser te’lif etmiştir.
Mahpuslar,gizli gizli Risale-i Nur’u elleriyle yazıp çoğaltmışlar ve hapishaneden dışarı da çıkararak neşrini temin etmişlerdir.
Bediüzzaman,hapiste olduğu günlerde dahi Risale-i Nur’un neşriyatı durmamış,perde altında yüz binlerce nüshaları eski yazı ile neşretmeye-Nur Kahramanı Husrev gibi –nur talebeleri muvaffak olmuşlardır.(Tarihçe-i Hayat Sh;476)
( İbretlik olaylar,kitabından)