Yazdır

MİRAC HAKİKATİ

Gösterim: 4911

Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V)'in göğe yükselerek Allah'ın huzuruna kabul edilmesi olarak tanımlanan Miraç Gecesi, Bu yıl da dualar, namazlar ve ibadetler ile idrak edilecek.

Miraçta O (Allah’ın huzuruna çıkmakla) ve Allah’a yakınlıkla taltif edilip serfiraz kılınmıştır:

2 – Arkadaşınız Muhammed yanılmadı, sapmadı, aldanmadı.

3 – O kendi heva ve hevesiyle konuşmuyor.

4 – O, kendisine vahyedilen bir vahiyden başka bir şey değildir.

“O” zamirinden maksat, birçok müfessire göre Kur’ân’dır. Hz. Peygamber (a.s.)’ın İslâm tebliği, Kur’ân’ı açıklama niteliği taşıyan sözlerinin hepsi vahiy kaynaklıdır.

5 – Onu kendisine pek güçlü ve kuvvetli, o üstün akıl ve kemal sahibi olan melek Cebrail öğretti.  

6-7 – Melek kendi aslî sûretine girip doğruldu. İşte o zaman kendisi en yüce ufukta idi.

8-9 – Sonra yaklaştı ve iyice sarktı. Öyle ki araları yayın iki ucu arası kadar veya daha az kaldı.

10 – O da kuluna vahyetmek istediği her şeyi vahyetti.

11 – Gözlerinin gördüğünü kalbi yalan saymadı.

12 – Şimdi siz kalkmış da onun gördükleri hakkında şüphe edip kendisiyle münakaşa mı ediyorsunuz?

13-14 – Onun bir başka inişini Sidretu’l-Müntehanın yanında görmüştü.

Hz. Peygamber’in Cibril’i ikinci defa görmesine işaret. Bu seferinde onu asli sûretindeki azametiyle görmüştü. Sidretu’l-Münteha, Hz. Peygamber’e miraç gecesinde gösterilen, hilkatin aldığı son şekli gösteren, emir âleminin sonundaki “şeceretu’l-kevn” yani yaratılış ağacı, kâinat ağacıdır. Başka izahlar arasında, en kuvvetlisi bu görünüyor.

15 – Me’va cenneti de onun yanındadır.

16 – O dem ki Sidre’yi bir feyiz sarıyor, sardıkça sarıyordu...

17 – Peygamberin gözü kaymadı, şaşmadı, aşmadı da.

Hz. Peygamber (a.s.) Rabbine o kadar yönelmişti ki gök melekûtunda temaşa ettiği sayısız güzellikler onu meşgul etmedi.

18 – Vallahi gördü, hem de Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü gördü!(Necm.s.)

 1 – Bir gece, kendisine bazı delillerimizi gösterelim diye kulu Muhammedi, Mescid-i Haramdan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksaya götüren O zatın şanı ne yücedir! Bütün eksikliklerden uzaktır O! Gerçekten, herşeyi işiten, her şeyi gören Odur.(İsra.s.)

Mescid-i Aksa, Kudüs’teki Beytü’l-Makdisdir. Nitekim İsra (mirac) hadisinde Hz. Peygamber (a.s.) “Buraka bindim, Beytü’l-Makdis’e vardım” buyurmuştur. Efendimiz oradan göğe yükseltildi, nebîler ve meleklerle (aleyhimü’s-selam) görüştü. Cennet ve cehennemi, daha başka işaretleri gördü. Nihayet beş vakit namaz emri ile aynı gece döndü (Daha önce sabah ve yatsı kılınıyordu).

Bu iki surede kişi yerinde zamir kullanıldığını görüyoruz. Böylece anlatım mübhem(kapalı)bırakılmıştır.Biz kullarının kavrama düzeyini aşmış olmaktadır.Derin hakikatları anlamamız idrakımıza havele edilmiştir.

Bendeniz bu konuda bir nebze de olsa enginlere açılmış kişilerden örnekler sunmak istiyorum.

Cibril(a.s.)Efendimize dedi ki: Rabbimizin arşının önünde 70 perde vardır.Onlardan birine yaklaşmaya kalksak muhakkak ki Rabbimizin subuhatı vechi bizi yakar.(Elmalılı Tefsiri,cilt;5,sh:275)

O’nun hicabı(perdesi)nur veya nar(ateş)dır.Eğer vechindeki,hicabı açsa her şeyi yakardı.

Nitekim Araf suresi143.ayette:-----

Derken Rabbi dağa tecelli eder etmez onu un ufak ediverdi. Mûsâ da düşüp bayıldı.

Kendine gelince dedi ki: “Sübhansın ya Rabbî. Her noksanlıktan münezzehsin. Bu talebimden ötürü tövbe ettim. Ben ümmetim içinde Seni görmeden iman edenlerin ilkiyim!”buyrulmaktadır.

Bîdîl(Hintli şair1644-1720 Çağatay Türklerinden):

”Renk aleminden soyut olan miraç kıssasını ben bî-dîle yani aşka dalmış,bayılmış olan bana sorma;

Damla deniz oldu,yani ben bir damla iken deniz oldum.

Bilmem ki peygamber ne oldu?

Molla Cami Abdurrahman(k.s.):

“Mirac arşa kadar ruh ve beden ile gerçekleşmiştir.”

“Refref O’nun şerefli vücudundan şereflendirilmiş olduğu zaman

Arş Refrefin elinden O’nu süratle aldı

Arş ovasında teni bir hırka gibi bıraktı----

Bir gülü götürdüler

O yüksek dergaha el el üstünde

“Muhammed’den başka Kâb-ı Kevseyn’e giren yoktur,

Ulu peygamberlerden hiç kimse o saraya girmedi.

Sevgiliye kavuşma haremine yüce Allah Ahmed’i yalnız aldı.

O halvet iki cihan sultanına tahsis edildi.”

“Muhammed’den diğer yok dahil olmuş.”

Kâb-ı Kevseyn’e kiram-ı enbiyadan girmedi bir ferd,

O mabeyne haremgâh-ı visale,

Ahmed’i tenha alıp Mevla,

O halvet oldu mahsus,

Hazreti Sultân-ı Kevneyne…”

İlginç bir ayrıntı:

İbn-i Atiyye gibi bazı müfessirler de;

İsra ve miractan, Allah Tealanın peygamberin kendisini bir ayet olarak kâinata göstermek için yürüttüğünü anlamışlardır.

İsranın hikmeti de O’na göstermeden çok,O’nu göstermeye daha uygundur.(Elmalılı Tefs,c:5 sh:283)

“İnnehü hüve es-Semiğ-ul Basir”(İsra .s.Ayet:1)

Açıklama:

1-(İnne-hü)deki “hü”zamiri Allah’a racidir.

2-Peygambere racidir.Ozaman manası şöyle olur:”gerçekten sözümüzü işiten ve zatımı gören yalnız o kuldur.”

3-Peygamber işittiklerinden ve gördüklerinden dolayı Semiğ ve Basir olmuştur.

Önemli bir nükte:

Bu ayetten sonra Allah’ın kelamına mazhar olmuş ve bana kendini göster diye yalvarmış olan Hz.Musa’dan bahsedilmiştir.

Mevlid yazarı Süleyman Çelebi de enfes bir anlatımla kıyamete kadar sürecek akıcı bir uslup kullanarak mîrac konusunu işlemiştir.

Rabbimizin Peygamber Efendimize rıza ve sevgisini”Gel ben sana aşık olmuşam”ifadeleriyle dizelendirmiş,âdetâ iki sevgilinin buluşması gibi açıklamıştır.

Ben güzel sesli bir okurdan mirac bahsini dinlerken her defasında  doyumsuz haz ve lezzet-i ruhani hissediyorum

desem yalan söylemiş olmam.

Miracla ilgili olarak burada okurlarıma şunu tavsiye ediyorum:

Bediuzzaman hazretleri sözler kitabının İsra ve Mirac bölümünde

Bu konuyu detaylarıyla açıklamıştır.

 Okudukları zaman çok mutmain olacaklardır.